Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs 11, 2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Işıklar Dolduracak

Işıklar Dolduracak, Işıklar Ülkemizi Milli varlığımıza, illet olan çok fikir, Motif motif, nakış nakış, Yüzyıllardır beyinlere işlenir. Lâl olmuş dillerde sûkut, Türk Milleti, suskun suskun içlenir. Gününü gün ederken tasasız vicdansızlar Büyük azap içinde, yürek gibi yürekler Dayanmaz vicdan sızlar. Küme küme insanlar uzak yakın toplanır Kendi aralarında ahlanır, vahlanır Vakit bekliyor gibi hepsi onların Fakat ne gün şahlanır? Orası bir bilinmez bilmecedir bekleriz, Tarihin önünde sorumluyuz, hepimiz. Kusurluluk, suçluluk, kamburu taşıyoruz Bir kafeste umursamadan, utanmadan, Kuşlar kadar özgür yaşıyoruz... La İlahe İllallah, bir de biz, Aman boş ver diyoruz. Ah şu bencillik, dertlerin derdi, Can benim canım, Kalanın canı Cehenneme, der gibi. İstilacı gemilere liman yüreklerimiz Eller sapasağlam, ama işe yaramaz Başlarımız eğilmeye alışmış, Eğik baştan doğru çare bekleriz? Tükürülmeye lâyık yüzlerimiz. Ömrünü adamışlar yürümez ağır aksak, Her gayret, her hamle dirilişe doğru olacak.

Şükredeceğiz Allah'a

Tüm insanlar grup grup, Gelip hak dinine girip, Beraber saflara durup, Şükredeğiz Allah’a. Görecek toklar, açları, İşlemez fitne okları, Bitirip bütün farkları, Şükredeğiz Allah’a. Yarınımız nur olacak, Kalpler imanla dolacak, Sevgi, saygı kucak kucak, Şükredeceğiz Allah’a. İçimiz pak, dışımız pak, Hepimizin de yüzü ak, Kardeşlik hakim olacak, Şükredeceğiz Allah’a. Dünya, adalet görecek, Batıl kitabı dürecek, Şerefli barış gelecek, Şükredeceğiz Allah’a. Herkes isteyince candan, Kalkacak sömürü, talan, Her iklimden, her kıtadan, Şükredeceğiz Allah’a. 1977

Yazıklar Olsun Besleme

Milletin varlık kavgası, Umrunda değil besleme. Çalarsın çakal havası, Yazıklar olsun besleme. Surlarda gedik açarsın, Anka kuşusun uçarsın, Gaf dağlarına kaçarsın, Yazıklar olsun besleme. Madde gözünü bürümüş, Tenekeydin oldun gümüş, Baş belamız kurduğun düş, Yazıklar olsun besleme. Varsa yoksa menfaatin, Belli, senin tiyniyetin, Satılmış kemiğin etin, Yazıklar olsun besleme. Dirliğe kurşunlar attın, Oh ne güzel aldın sattın, Edebsiz, edebe yattın, Yazıklar olsun besleme. Hızlı tirent arttı ünün, Tez çözüldü her müşkülün, Övün şimdi, senin günün, Yazıklar olsun besleme. Değerlendirip her pası, Oldun adamların hası, Kafa olmaz şarap tası, Yazıklar olsun besleme. Kalem, elinde tabancan, Dünya yalanına, hayran, Nasıl taktir etmez, ağan? Yazıklar olsun besleme. Koynumuzda ki yılansın, Baykuşlar adını ansın, Mumsun, güneşlik taslarsın, Yazıklar olsun besleme. 2007

Adam Sen de ci Resim

Sadece günü yaşar; düşünmez, ilgilenmez, Hiç içaçıcı değil... Adam sen de ci resim. Algıları kapalı; öğrenmez, bilgilenmez, Hiç içaçıcı değil... Adam sen de ci resim. Ölümümüze ferman uzaklarda yazılır, Dost bildiklerimizce mezarımız kazılır, Yarasa kulak duymaz, kartal gözler bozulur, Hiç içaçıcı değil... Adam sen de ci resim. Zihni çabalarını minumuma indirmiş, Fikir sahibi değil duyduğunu sindirmiş, Geçmişi, geleceği bir trene bindirmiş, Hiç içaçıcı değil... Adam sen de ci resim. Kara bulutlar çökmüş ülkemizin üstüne, Garip bir hava çökmüş ülkümüzün üstüne, Haramzadeler çökmüş mülkümüzün üstüne, Hiç içaçıcı değil... Adam sen de ci resim. Boşvermişlik duygusu yerleşik bir hal aldı, Önemseyen, hisseden ne merak eden kaldı, İnsanlar aldırmadı robotlar şaşakaldı, Hiç içaçıcı değil... Adam sen de ci resim. Ümitsizlik hayatın kenarına ittikçe, Zorbalar bey oluyor halka zulüm ettikçe, Paranın baronları şımarıyor gittikçe, Hiç içaçıcı değil... Adam sen de ci resim. Mantığım ’kulak verme vic

Dostum

Yüreğini sevgi ile yoğuran, Taş atana güller verir, GÜL dostum. Hasetliktir, kötülüğü doğuran, Bencilliği, defterinden SİL dostum. İhaneti erdem sayan, kör keser, Köke, dala iner kalkar her seher, Etrafına yontmaz kesmez, bir sefer, Yangın yeri, yürek arar GÖL dostum. Hikmet ehli bahaneye sarılmaz, Gönül yapar vara yoğa darılmaz, Gelmeyinin kapısına varılmaz, Duyguların tercümanı DİL dostum. Ten içinde, başka ben var bilene, Geçidi kendi içinde bulana. Deli rüzgâr başlayınca talana, Kaya durur, kül savrulur KÜL dostum. Yaralara merhem olmaz irinden, Hoşgörüyle arın, kibir kirinden. Hatasından dönemeyen birinden, Cehenneme odun olur BİL dostum. 20.11.2007-Isparta Özcan İşler

Teksin Gönül Bahçemde

Hayatına sevdiğim güzel, tatlı meleğim, Sen öyle bir gülsün ki, teksin gönül bahçemde. Hep senin için çarptı şu yaralı yüreğim, Arama bulamazsın, mezarlar yok kalbimde. Benim ilk son aşkımsın, seni hiç unutmadım, Ben karşılıksız sevdim, beni sev de demedim. Ne aradın ne sordun, bunu anlayamadım, Nelerden vaz geçerdim, sen bir ’evet’ deseydin. Duvarımda solmuş eski fotoğrafların, Ruhumdaki hasretin yangınını söndürmez. Dudağıma götürüp öptüğüm mektupların, Yüreğimdeki sızım süründürür, öldürmez. Gülüşünle dağladın, talan oldu bağlarım, Özlemini çektiğim gönül yakan perisin. Her gün seni düşünür kahrolurum ağlarım, Bırak da benliğimi, varsın sende erisin. Sığ mantık oyunları aklımızı çelmeden, Ateş böceği gibi kâh yanıp, kâh sönme gel. Dış dünyanın yıkıcı ışıkları gelmeden, Bir yalnızlık sarhoşu, sayıklarken dönme gel. Zehirli rüzgâr gibi bakan gözlerden uzak, Yalnız ikimiz için yeni bir dünya kursak. Ne gerek var çok söze gurur, kurmadan tuzak, Gönlümün sarayında ihtişamla yaşasak. Gele

Eğirdir

Mor bulutlu Sivri’nin eteğinde kurulmuş, Yedi renkli, engin göl önünde serilmiştir, Eğirdir’in Türk Mührü Selçukluyla vurulmuş, Tabiat harikası, kültür hazinesidir. Gün boyu yalazlanmış, altın damlalar yıkar, Ondan ışıltılıdır, sahildeki kumları. Eğirdir’in mehtabı, güzel sonsuzluk kadar, Her gece ay, yıldızlar, ebedi konukları. Hızırbey Camisiyle, Dündar Bey Medresesi, Bağlanmış birbirine, sımsıkı bir kemerle, Eğirdir’in Allah’a açık manevi eli, Mimari şaheseri, kemer üstü minare. Kıvrım kıvrım koylarla, kıyıları örülmüş, Gölünde, demir atmış iki gemi adalar, Eğirdir’in sevgisi, tanındıkça büyümüş, Balığı, istakozu, sınır aşmış elmalar. Çamyol, Pınar Pazarı, Altınkum Plajı var, Kovada Milli Parkı, mavi, yeşil cenneti, Eğirdir’in gölüyle, hayat bulan ovalar, Cömerttir, verimlidir yaratılıştan beri. Müslahattin Dede’nin otağı Yeşilada, Devran Dede kale’nin kapısını tutuyor, Eğirdir’in Ata’ya armağanı Can Ada, Baba Sultan Yazla’da türbesinde yatıyor. Hastanesi, dertlere şifalar dağıtırke

Ölüm Değişmez

Allahın mülkünde gezinip duran, Zaman Değişse de ölüm değişmez. Ebediymiş gibi hayaller kuran, Zaman değişse de ölüm değişmez... Tabiat yasası, değişim amma, Deli rüzgarlara, uyup savrulma. Alemde insanda başıboş sanma, Zaman değişse de ölüm değişmez... Varlığın bir nefes güvenmen boşa, Kendini o kadar beğenmen boşa, Emirler çiğneyip övünmen boşa, Zaman değişse de ölüm değişmez... Gündüzün yerini geceler alır, Karanlığa karşı yıldızlar kalır, Alkışlar kesilir sahne boşalır, Zaman değişse de ölüm değişmez... Düşündükçe düşer, yüreğine har, Yaşanıp bitecek belli; yaz, bahar, Fırtına kopacak mevsim sonbahar, Zaman değişse de ölüm değişmez... Bilinmez ne vakit, bilinmez nerde, Bedende dermanın bittiği yerde, Ve sessız, sedasız kapanır perde, Zaman değişse de ölüm değişmez... Yalan sevdalarla avunarak biz, Hayat çizgimizde yürüken iz iz, Geçen saat değil, galiba biziz, Zaman değişse de ölüm değişmez... Nasıl anlatayım, dertler derinde, Benim dediklerin, kalır gerinde, Tek tek öleceğiz günün

Unuttum

Anamas’da, kıvrandırdın kar diye, Konuşmayı, ağlamayı unuttum.... Dedegöl’de dolaştırdın yâr diye, Konuşmayı, ağlamayı unuttum... Davras’larda mola verdim, dinlendim, Gelincik’te istenmedim, mimlendim, Kökezler’de ’deli’ diye ünlendim, Konuşmayı, ağlamayı unuttum... Sende zerre yokmuş ahde vefadan, Zevk mi aldın çektirdiğin cefadan, Dem vuramam sürmediğim sefadan, Konuşmayı, ağlamayı unuttum... Gurbet eller aramıza gireli, Kader ağlarını kavi öreli, İçindeki kör düğümü göreli, Konuşmayı, ağlamayı unuttum... Hayallerim yıldızlarda yanıyor, Talih kuşum uzaklara konuyor, Bakışlarım duvarlarda donuyor, Konuşmayı, ağlamayı unuttum... Hasret kaldım ana, baba iline, Türkü oldum kırık sazın teline, Zincir vurdu dudaklarım dilime, Konuşmayı, ağlamayı unuttum... 18.11.2007-Isparta

Anne

Anne Yıllardır, neşeye hasret bu gönül, Bayrama benzemez, bayramlar anne. Kalbim kan ağlıyor, şakıma bülbül, Bayrama benzemez, bayramlar anne, Cisminden vazgeçtim, resmini bile, Bir kere görmedim, en büyük çile. Özlemim depreşir, böyle günlerde, Bayrama benzemez, bayramlar anne. Ağlamak tesellim, keder merhemim, Matem ve ıstırap her zaman benim, Gülmeyi unutmuş, yürek neyleyim, Bayrama benzemez, bayramlar anne. Öksüzüm, acıyla yoğrulur ömrüm, Gözüyaşlı geçer, en güzel günüm, Bir sonsuz ayrılık çaresiz, ölüm, Bayrama benzemez, bayramlar anne. Felek, dur nefes al, ben sana n’ettim? Bunca çile çektim, zulme sabrettim, Sevgisiz yaşadım, sensizlik çektim Bayrama benzemez, bayramlar anne. Ne kadar anlatsam az olur, bitmez, Kaderimi, dertler bağlamış gitmez, Gönlüm yanar, dilim tatlı söylemez, Bayrama benzemez, bayramlar anne. 1977-Gelendost

Gönül

Gece kâbusların düşer peşine, Korkudan sararır, solarsın gönül. Kör şafakta uyku girer düşüne, İkindiye doğru dalarsın gönül... Bilirim karadır için, dışından, Gurur kibir yağar ah bakışından, Son sözü söylersin ta en başından, Arif meclisinde yalarsın gönül... Kâmil olan önce dinler, karışmaz, Nefsiyle vuruşur, elle yarışmaz, Kopan yaprak düşer, dalla barışmaz, Hazan vurgununu, sularsın gönül. Gözlerin ayrılmaz el kaşığından, Hakk’ı kıskanırsın hakk aşığından, Merhamet beklersen mum ışığından, Saçını başını yolarsın gönül. Yolunun üstünde azrail ağı, Düşünmez yürürsün yakın, uzağı, Bir nefes ötede ölüm tuzağı, Sen ’ol’ pınarından dolarsın gönül. 2007 Özcan İşler

Özümüz Bizim

Bahçemizde menba suları kaynar, Yanar içten içe közümüz bizim. Bataklık kıyıda mandalar oynar, Mikroplu sularda gözümüz bizim. Vurdumduymazlığın vebali ağır, Elitler çok meşgul, aydınlar sağır. Okuyup yazanı, cahili çağır, Varsın dinlenmesin sözümüz bizim. Kıtara yaymış binlerce eser, Türk mutlaka bulur, kendisine ser, Adalet hükmeder, kılıçlar keser, Güler talihimiz, yüzümüz bizim. Titrer köklerine döner bu millet, Düşer yakamızdan Mandacı illet, İpotekler kalkar ve biter zillet, Sekiz tepe sonra, düzümüz bizim. Büyük Oğuz nesli, berrak bir seldi, Çağlar değiştirdi, dağları deldi, Zorluklar aşarak bu asra geldi, Aslını unutmaz, özümüz bizim. 09.03.2007/Özcan İşler

Yakmalkla Bitmez

Geçmişin yapışır er geç yakana, Soğuk esip, deli akmakla bitmez. Vicdan af çıkarmaz gönül yakana, Bir gençlik resmimi yakmakla bitmez. Gıybet taşlarında nefs bileyerek, Bütün suçu bana ciro ederek, Yaşanmış maziye çizgi çekerek, Çıplak duvarlara bakmakla bitmez. Yüreğin acısı yüzüne vurur, Yollar kaybolsa da izleri durur, Berrak, gül kokulu, pınarlar kurur, Ardımdan gözyaşları dökmekle bitmez. İyi gün dostları yanında bekler, Önüne çıkana, söylenmez dertler, Yüzüne ’vah’ diyen, dönsen ’oh’ çeker, Hekese sırrını açmakla bitmez. Susmaya mecbursun anlayacaksın, Gerçekleri görüp, ağlayacaksın, Olmazlara ümit bağlayacaksın, Dilinden ismimi atmakla bitmez. Yüzünde maskedir hep gülüşlerin, Ömrünü tüketir, iç çekişlerin, Gururunu çiğner, sürer düşlerin, Beyhude yollara çıkmakla bitmez. Gelendost -Özcan İşler

Güler Oynar Koşardık

Küçük kağnılarımız ardında, tahta atın, Toz çamur sokaklarda hep yanardık, üşürdük. Kan revan tatlarını tatmamıştık hayatın, Yediğimiz bir dilim ekmeği bölüşürdük. Tarlalarda çapacı, orakta başakcıydık, Harmanlarda dönerdik, düvenlerin üstünde. Meraların çobanı, bağların bekçisiydik, Unuturduk görevi kuş, kelebek peşinde. ’Sonumuz ne olacak? ’ Diye derdimiz yoktu, Toprağın çocuğuyduk, tabiat evimizdi. Zehirli bacalardan nefret yükselmiyordu, Nefeslerimiz berrak, kalbimiz saf temizdi. Zamanı öldürürdük, en tatlı demlerinde, Pişmanlıktan uzaktı, hislerimiz o anki. Duaya açtığımız avuçlar dil ritminde, Bütün günahımızdan arındırırdı sanki. Kırmızı beyaz, titrek kuyruklu uçurtmalar, Uçsuz bucaksız kırda semâyı selamlardı. Yüzünü dönmemişti bembeyaz boş sayfalar, Heyacanı sönmemiş, yüreklerimiz vardı. Hele yaz mevsiminde uzun günler yetmezdi, Ayaydın akşamlardan, gecelere taşardık. Aç susuz yorulmazdık, oyunumuz bitmezdi, Ufuklarla sınırlı dünyamızda yaşardık. Oyuna dönderirdik, yaptığımız

Bu Dünya Yabanım

Bu dünya yabanım, kara gurbetim, Dalım kırılınca, soldumda geldim. Sılam maveraya hala, hasretim, Sanmaki gönüllü oldumda geldim. Allah’ım yaratmış beni çamurdan, Bir soluk emanet etmiş ruhundan, Yücelmek isteğim, tabiatımdan, Sonsuza inanan kuldumda geldim. Ötesine gitsem cennette candım, Allah’a isyankar iblise kandım, Bir meyve oyunu oynadı yandım, Sabır küpü gibi doldumda geldim. Besbelli yalancı, dönen sevdasız Ömrümü öğütür sessiz, sedasız, Allanmış pullanmış ama faydasız, “Ol” emrine sadık kaldımda geldim. Ne o beni sevdi, nede ben onu, Aldatır renginin değişen tonu Ölüm denizidir pınarın sonu, Sonsuzluk muştusu aldımda geldim. Gelendost / Özcan İşler

Nur Peşinde Dost

Dursun YEŞİL' e Elinden düşürmez kağıt, kalemi Kalpleri dirilten NUR peşinde dost. Kafasına takmaz pek bu âlemi Ebedi Cennette SUR peşinde dost... Fikir güneşinin ışığı sönmez Zorluğu görünce köşeye sinmez İpe un serene öfkesi dinmez Kolayları geçmiş ZOR peşinde dost... Kulluğun üstüne rütbe istemez İpekli, sırmalı cübbe istemez Altın işlemeli kubbe istemez Çinilere sinmiş SIR peşinde dost... Mekke'den feyizli bir ulu çınar Kur'an pınarından içince kanar Muhammed aşkıyla Veysel'ce yanar Tavsımasın diye KOR peşinde dost... Art düşüncelerin gözünü oymuş Yaşanmış ne varsa kenara koymuş Şafakları bekler, geceye doymuş Bir İnsan-ı Kâmil PİR peşinde dost... Dalkavuğa cevap hazır anında Asalet aramaz kişi kanında Her gönül dostuna yer var yanında İnsana ruh veren YÂR peşinde dost... 2008-EĞİRDİR

Soluk Alamıyoruz

Gündüzler güneş kayıp, gecelerde yıldız yok Kurduğumuz şehirde soluk alamıyoruz. Ayın gülen yüzünü görmenin imkanı yok Kurduğumuz şehirde soluk alamıyoruz.. Sorumsuzca harcadık sanma ki ibret aldık Hayata anlam katan yeşile hasret kaldık Kuraklık kapımıza dayandı bakakaldık Kurduğumuz şehirde soluk alamıyoruz. Çağlayan ırmaklarda kalmadı eski eda Gürül gürül dereler bir bir ediyor veda Coşkulu şelaler çoktan dedi “elvada” Kurduğumuz şehirde soluk alamıyoruz.. Bütün çevre göç etmiş bir merkeze yürüyor Denizlerde, göklerde bir istila sürüyor Beynimiz stres yüklü, bedenimiz çürüyor Kurduğumuz şehirde soluk alamıyoruz. Magandayı, çeteyi besleyen haşlanmadı, Zehirli yılan gibi tıslayan taşlanmadı Arnavut kaldırıma pisleyen dışlanmadı, Kurduğumuz şehirde soluk alamıyoruz. Mavileri kaybettik, kire battı temizde Sallanıyor zamanın sarkacı tepemizde Yaşamın tükenişi bir durak ötemizde Kurduğumuz şehirde soluk alamıyoruz. Tabiatı hoyratça kullanarak yok ettik Plansız projesiz binaları çok ettik

Dönerdi Âlem

Enerji, maddeye dönüşmeseydi, Ölü bir külçeye dönerdi âlem... Madde, enerjiye dönüşmeseydi, Ölü bir külçeye dönerdi âlem... Yaradan bir soluk vermese idi, Enerji, maddeyi kurmasa idi, Her an yenilenip durmasa idi, Ölü bir külçeye dönerdi âlem... Cennet’i Aladan arz’a inince, İnsan bedeniyle, zihni gücünce, Maddeye hareket vermese önce, Ölü bir külçeye dönerdi âlem... İnsan, hayvan, rüzgâr, su, ateş, buhar, Elektrik, petrol hep döndü çarklar. Değişmese kış, yaz, bahar, sonbahar, Ölü bir külçeye dönerdi âlem... Sorular, cevaplar, girmiş iç-içe, Bir nizam ki, hesap inceden ince, Düşünce olmasa kati netice, Ölü bir külçeye dönerdi âlem. 16/11/2007/ Eğirdir.

Gönlüm Hüzün Dağı

Aymazlık, ihanet kol gezer oldu Gönlüm hüzün dağı, gözüm yaş dolu. Yalancı yıldızlar yandı, kayboldu Gönlüm hüzün dağı, gözüm yaş dolu... Kavgalar hiç bitmez, ufuklar yanar Acılar katlanır, analar yanar Bir tutam ot gibi semâlar yanar Gönlüm hüzün dağı, gözüm yaş dolu... Şehitler diyarı, gaziler yurdu Gövdenin içine sokmuşlar kurdu Yedi,içti doydu, azdı kudurdu, Gönlüm hüzün dağı, gözüm yaş dolu... Herkes söylese de, vurgular ayrı Sözler benzese de, duygular ayrı Kabukda, özlerde kurgular ayrı Gönlüm hüzün dağı, gözüm yaş dolu... Bitaraflar yerken, zıkkım yalları Ökse otu sardı, bütün dalları Yosmalar; giyindi çıktı, alları Gönlüm hüzün dağı, gözüm yaş dolu... Gören güler geçer, alay da eder, ’Benimki yanında bu da dert mi’ der? Yılana merhamet, bana zulmeder, Gölüm hüzün dağı, gözüm yaş dolu. Gelendost/Özcan İşler

Güller Utansın

İslamiyet nurdur, topuz değildir, Hep terörle anan, diller utansın. Taklit ettiğimiz, bir sefâhetdir, Medeniyet sanan, kullar utansın. İslamiyet birdir, hep bire yaslan, Ilımlı, radikal olmaz müslüman. Fare pençesiyle yıkılan aslan, Vahadan habersiz, çöller utansın. İslamiyet sevgi, nefret üretmez, Bülbüller susmazsa kargalar ötmez, Ciğeri sökülür ama farketmez, Her kalıba giren, filler utansın. İslamiyet yüce, en son hak dindir, Bir ırka, kültüre karşı değildir, Bütün insanlığa gönderilmiştir, Menbaya şirk katan, eller utansın. İslamiyet gökte hilal, yerde su, Her hikmetin başı, Allah korkusu. Canı veren alır, işin doğrusu, Zakkuma özenen, güller utansın. Gelendost /Özcan İşler

Anadolu

Ovaların engin, gönüller kadar İslam Anadolu, Türk Anadolu. Denizlerin güzel, çehreler kadar, İslâm Anadolu, Türk Anadolu... Kendi hamurunda, yoğurdun bizi Her şartın altında, doyurdun bizi Kutlu bir muştuda, savurdun bizi, İslâm Anadolu, Türk Anadolu... Allah’ı zikreder, çağlar ırmaklar Her köşende gizli, yanık manalar Esen yellerinde, hasret uğuldar, İslâm Anadolu, Türk Anadolu... Mukaddes sinede gizli aşk ile En mazlum, en mahrum zamanda bile Etten kale olduk; kem göze, dile İslâm Anadolu, Türk Anadolu... Dağların haşmetli, serin yaylalı Selvilerin, nazlı gelin endamlı Her karışın, helal kanla imzalı, İslâm Anadolu, Türk Anadolu... 2006-Gelendost/Özcan İşler

Ötesine Gitsem

Uzaklardan bize ferman yazılır, Ötesine gitsem, düne uzanır... Aysız gecelerde mezar kazılır, Gel, gitme ötesi düne uzanır... Boncuk boncuk terim, gücüm emeğim, Yerini belirle, artık bileyim, Düşmana çekilmiş, tetik gibiyim, Ötesine gitsem, düne uzanır... Kaderin var mı ki, talihin olsun, Bugünden, yarından ümidin olsun. Gökteki yıldızlar şahidin olsun, Gel, gitme ötesi düne uzanır... Kışları bitirir sabır, gül olur, Hep sustukça öfkem büyür göl olur, Ben yardım isterim cevap, öl olur, Ötesine gitsem, düne uzanır... Bu kadar acıyı dindiremezsin, Kan çanaklarına döner gözlerin, Gözkapaklarını indiremezsin, Gel, gitme ötesi düne uzanır... Bin kere öğrendik, bir kere değil, Soguk bir sükunet boş yere değil, Bu ölüm ummanı bir dere değil, Ötesine gitsem, düne uzanır... Fırtınalar kopar, ses cılız kalır, Kardeş ayağına çelme takılır, Musalla taşında ağıt yakılır, Gel, gitme ötesi düne uzanır... 2007 Özcan İşler

Ellerde Olsa

Doğru düşünceler iltifat görür, Emanetler ehil ellerde olsa. Eğik başlar kalkar, herkes dik yürür, Emanetler, ehil ellerde olsa. Güvenilen dağa karlar yağmazdı, Ayaklar baş, başlar ayak olmazdı, Bin yıllık tutkular hayal kalmazdı, Emanetler, ehil ellerde olsa. ’Dönüş yok ileri! ’ Parolamız bu, Kendine güvenmek o kadar zor mu? Gözü yarı kanlı, çakal ulur mu? Emanetler, ehil ellerde olsa. Mutluluk, korkuyla karışıp gitmez, Sefalet,servetle yarışıp gitmez, Adalet, suçluyla barışıp gitmez, Emanetler, ehil ellerde olsa. Milli ruhumuza küsmez dilimiz, Bizi anlatırdı söz mimarimiz, Böyle çiğnenmezdi değerlerimiz, Emanetler, ehil ellerde olsa. Eğirdir

Ayrılmaz , İnsan İnsandır

Yaratılmış cana zulüm, Yaratana bir isyandır. Beyaz, siyah, sarı gülüm, Ayrılmaz, insan insandır. Elbet herkes asil doğar, Hüner asil yaşamaktır, Et, kemikten ötesi var, Ayrılmaz, insan insandır. Yaratanın nazarında, Her kulunun yeri vardır. Kardeşliğin pazarında, Ayrılmaz, insan insandır. Alim, cahil, fakir zengin, Nefis taşır tatlı candır. Altın, üstün veya dengin, Ayrılmaz, insan insandır. Biriz, fark yok olamazda, Can incitme, yıkma hatır. Deli olsa, Pir olsa da, Ayrılmaz insan insandır. Yoğrulmuşsa da çamurdan, Bilinmez ne sır saklıdır. Nefes almış Yüce Ruh’dan, Ayrılmaz, insan insandır. 2005-Eğirdir/Özcan İşler

Sorun Etnik Değil, Terör

Bölmek düşmanın işidir İlerliyor kötü tümör. Kürt, Türk’ün öz kardeşidir, Sorun etnik değil, terör. Aynı kumaş aynı endik, İslama bayraktar dendik, Yedi düveli biz yendik, Sorun etnik değil, terör. Binlerce yılı paylaştık, Ayrı gayrılığı aştık, Aynı saflarda savaştık, Sorun etnik değil, terör. Huzur refah adasında, Yoğrulduk aynı mayada, Gerçek gün gibi ortada Sorun etnik değil, terör. Bir toprağı vatan yaptık, Anlı şanlı tarih yazdık, Ne kirli oyunlar bozduk, Sorun etnik değil, terör. Kurulan tuzağa dikkat! Her kuyruk acılı hilkat, Kılıf diker renk renk kat kat, Sorun etnik değil, terör. Terörü teşvik edenler; Okuna hedef edenler, Topuna hedef edenler, Sorun etnik değil, törör. Şer güçlere karşı durduk, Bu devleti ortak kurduk, Kan can verdik kafa yorduk, Sorun etnik değil, terör. Başka başka düş sunanlar, Şimdiye kadar kananlar, Hep yürekleri yananlar Sorun etnik değil, terör. Olursa ne pahasına, Gideceğiz dahasına, Herkes soksun kafasına, Sorun etnik değil, terör. Gelendost

Buluşturdular Bizi

Bu devirde atıyor insanı oğlu, kızı, Haram, helal yemeye alıştırdılar bizi. Işık hızını geçti vefasızlığın hızı, Gece gündüz bu derse çalıştırdılar bizi... Rüzgâr musikisiyle gerçekleri uyuttuk, Fikr-i sabit peşinde ham hayaller büyüttük, Bir düşün izlerinde altın yıllar öğüttük, Girip soy sop faslına bölüştürdüler bizi... Yerinde göbek ense ihya ettik hırsızı Gençliğe rehber yaptık takvâsızı, arsızı Halimizden memnunuz ne hüzün var ne sızı Ağlanacak zamanda gülüştürdüler bizi... Yüreklerde karıştı çakal izi, kurt izi Yüze göze bulaştı menfaatin kir izi Birlik temellerini sarsar erdem kırizi Şaşmaz terazi gibi, soruşturdular bizi... İhanet sehpasının gölgesinde dizildik Sevda ile başlayan kavgamızda ezildik Heba oldu emekler yalan-gerçek üzüldük Bir meçhul trenine doluşturdular bizi... Düşünmeden satarız geleceği on kere Üç beş torba kömüre, bir çuval un şekere Timsah gözyaşı döker doldururuz bin dere Ömrümüzün rolüyle buluşturdular bizi.. Eğirdir

Bilmez Gurbeti

Güzel düşlerini böler kâbusu, Sılâdan çıkmayan bilmez gurbeti. Gözlerine vurur, gönül buğusu, Sılâdan çıkmayan bilmez gurbeti. Bedeni bitirir, rûhuna siner, Hayat katılaşır taşlara döner. Sineler yanarken ocaklar söner, Sılâdan çıkmayan bilmez gurbeti. Bazen zincir olur, bağlar elini, Kör bir bıçak olur, keser dilini, Bitmez kâhır olur, büker belini Sılâdan çıkmayan bilmez gurbeti Nedenler, nasıllar kolay da yine, Cevap bulamazsın asıl, niçine, Yıldız yıldız, ateş düşer içine, Sılâdan çıkmayan bilmez gurbeti. Sinende dermansız, yara açılır, Umudun yerini öfke, hınç alır, Çoraklaşır hayat, gönlün boş kalır, Sılâdan çıkmayan bilmez gurbeti. Araya girerse uzun bir zaman, Unuturlar seni, hısım, akraban, Yakın arkadaşı bulursun yaban, Sılâdan çıkmayan bilmez gurbeti. Özlemde boğmaktır gurbetin huyu, Ekmeği yenmez ki, içilsin suyu, Karanlık lâbirent, dipsiz kör kuyu, Sılâdan çıkmayan bilmez gurbeti. Özcan İşler

Sürüp Gidiyor kargaşa

Herkes herkesle kavgalı, Sürüp gidiyor kargaşa. Sıradan kimse kalmadı, Sürüp gidiyor kargaşa... Kimi dinlesem acayip, Yıkıcı güçlere sahip, Daha fazlasına talip, Sürüp gidiyor kargaşa... Ego yayılmış tabana, Zülmeder insan insana, Hoşgörü yenik zamana, Sürüp gidiyor kargaşa... i Büyük haklı, küçük haklı, Karışık insanın aklı, Gerçekler, yalanda saklı, Sürüp gidiyor kargaşa... Gaflet gözleri bürümüş, Haram, helalı kürümüş, Vicdan, cüzdanda çürümüş, Sürüp gidiyor kargaşa... Berikiler diğerlerle, İflas etmiş değerlerle, Keşkelerle, eğerlerle, Sürüp gidiyor kargaşa... Yok Allah’ın bir tek kulu; Tutmuş olsun orta yolu. Herkes ulaşılmaz ulu, Sürüp gidiyor kargaşa... 2007 Özcan İşler

Dönüp Sana Geleceğim

Hasretinle eriyorum, Dönüp, sana geleceğim. Namus sözü veriyorum, Dönüp, sana geleceğim... Bir ak bulut gibi ağıp, Kar olup göklerden yağıp, Dağlar aşılmazsa yarıp, Dönüp, sana geleceğim... Seher hüzünlü şafakta, Alaca bir karanlıkta, Pasaportsuz kuş olupta, Dönüp, sana geleceğim... Bu deli sel, taşa taşa, Dinlenmeden, koşa koşa, Engelleri aşa aşa, Dönüp, sana geleceğim... Boğulacağım, son deniz, Beni bitirip te bensiz, Zaman, mekandan habersiz, Dönüp, sana geleceğim... Yüreğimden sabrı kovup, Hasreti, aşkla yoğurup, Elbet çıkar bir yol bulup, Dönüp, sana geleceğim... Kavak yeli estirmeden, Ümitleri küstürmeden, Arif olup kestirmeden, Dönüp, sana geleceğim... Közüm için için tütüter, Savrulurum külden beter, Yüreğim kavruldu yeter, Dönüp, sana geleceğim... Yalvaç/Özcan İşler

Dün Gece Yine

Beraberken gezdiğimiz yollarda, Ben sensiz dolaştım, dün gece yine. Yürekten hissettim yokluğunu da, Ben SENSİZ dolaştım, dün gece yine... Yıllar sonra döndüm, yoktun yanımda, Bir hüzün sardı ki, gönlüm yangında, Yapraklar düşerken, ıslak yollarda, Ben SENSİZ dolaştım, dün gece yine... Bekledim varınca sizin durakta, Geleceksin gibi baktım yollara, Öyle yalnızdım ki kalabalıkta, Ben SENSİZ dolaştım, dün gece yine... Yaralı hislerim faili belli, Hayali yanımda, kendi firari, Eski anıları arıyor gibi, Ben SENSİZ dolaştım, dün gece yine... Farkına varmadan geçmiş saatler, Sokakta kalmamış artık kimseler, Bir şehirde uykuda kitlenmiş evler, Ben SENSİZ dolaştım, dün gece yine... 1980-Yalvaç

Devremülk Aşklar

Güneş, Kara Tepede, Uyuyan güzelin üstünde, Hemen battı batacak. Gölde maviler kayıp, baştan sona gülistan. Limanda salkım söğütler, Saçlarını yıkıyor, serin sularda üryan.. Camları alev alev, karşı kıyıda evler, Masallardan fırlamış ejderhalar gibiler. Henüz yeni tanışmış iki yabancı. Yürüyorlar beraberce, suskunca. Onlar, yaz aşıkları, Kör bir taassupla, içi boşaltılmış sevgiyle Bağlanmışlar hayata, şehvetle. Adam soğuk İngiliz, Kutuplarda buzdağı. Kadın sıcak bir zenci, Çikolata bardağı. Birlikte gidiyorlar sahilde, Eğirdir’den Adalara el ele. Mola verip ara sıra; iki şıpsevdi, Şehlâ şehlâ bakıyorlar güneşe Günebakanlar gibi. Gölgeleri birlikte, dalgalara düşüyor, Adımladıkları yolun dışında, Ortak noktaları yok, belli. Farkında olsa da, olmasalar da, Yalnızlıkları, hüzünleri, Gölgeler gibi büyüyor, Ağustosta yürekleri üşüyor.. Onların ki, yaz aşkı; Ne adap, ne adalet içinde bu alıntı, Sevgide rant hayattan alâlede çalıntı, Sararıpta dökünce ağaçlar yaprakları, Geçmişsiz geleceksiz

Barış, Aldatmaca Sürüp Gidiyor

Her kimi dinlesem, barıştan yana, Kurt, kuzuya düşman, anlarım ama. Benzerler savaşta, zıtlar savaşta, Barış, masallarda sürüp gidiyor. Savaşlar sonrası, verilir mola, Rüzgârla dolunca, yelkenler fora, Savaş kervanları dizilir yola, Barış, rüyâlarda sürüp gidiyor. Çıkarlar çatışsa tek metelikte, Hep bir emir bekler, eller tetikte, Unutulur sözler, geçmez etikte, Barış, kör kavgada sürüp gidiyor. Dünü biliyoruz gün yaşanmakta, Elbet ümit vardır çıkmadık canda. Hep barış olmadı, olmayacak ta, Barış, yalanlarda sürüp gidiyor. Güçle ölçülürse, haklar nihayet, Huzuru sağlamaz böyle adalet. Barış çağrıları, savaşa davet, Barış, riyâlarda sürüp gidiyor. Sefalet, fakirlik gitmiyor amma, Açlıktan, ölümler bitmiyor amma, Bütçeler, silaha yetmiyor amma, Barış, palavrada sürüp gidiyor. En çok söz edenler, barış adına, Geceli, gündüzlü tam üç vardiya, Silah üretiyor, her savaşana, Barış, aldatmaca sürüp gidiyor. Eğirdir

Nefs ki

Ey gönlüm nefsine kul köle olma, Onun başka başka kıblesi vardır. Tamahkâr olanda şeref arama, Nefs ki şereflerin mezar taşıdır. El etek öptürür uyarsan ona, Kapıdan kapıya seni gezdirir, Maskara olursun dosta, düşmana, Nefs ki şeytanların baş yoldaşıdır. Gelendost

Ben

Gözlerim, gösteriyor, İşte senin vücudun, suratın, kulakların. İşte senin ellerin, ayakların, saçların. İnsan, Gördüğümdür diyor. Aklım, Usanmadan dilinde, Tesbih gibi çektiğin, Ben ben.. Biraz et, biraz kemik, Az biraz da kandır. İnsan, Erdiğimdir diyor. Gözümün gördüğüne, aklımın erdiğine, İşte ben buyum, desem, Bedenin efendisi ruhum, itiraz eder. Sonra, Sorular gelir peşpeşe. Gözler, nereye kadar görür? Akıl, nereye kadar erer? Senin aslın madde mi? Ruh diye bir şey yok mu? Gördüklerin değilsen, gerçek sen neredesin? Nasıl, neden, niçinler uzar da uzar gider. Yıldırım çarpmışa dönerim. Yüreğim balyoz olur, döver gögsümü döver. Gözlerime, aklıma bir bıraksam kendimi, Kaybolurum, Kendi denizlerimde, pusulasız gemi gibi. Bastığım toprak kayar, Baktığım gök sallanır, Tutunmak isteğim, Dallar kurur, kırılır. Vicdanımın hür sesi, ikaz ediyor beni: İyilikte melekleri, kötülükte şeytanı, Geride bırakan insan, önce kendini tanı. Ne kadar haklı değil mi? Evet ben bir insanım, itiraf ediyorum

Nimet ve Şükür

Herşeyi var eden O, varlıkda durduranda Dost ve düşman seçmeden; ancak, O’dur hep veren Allah’ın ihsanları güneş gibi meydanda Herkese her nimeti; yalnız, O’dur gönderen.. Kullarına çok acır, O kerimdir, rahimdir Kavuşmamızı ister, sonsuz Cennetlerine Saadet ve kurtuluş yollarını gösterir Uymamızı emreder, Resul-i ekremine.. İnsanları güçlükten, sıkıntıdan kurtaran, Azgın günahkarların rızklarını kesmiyor Kainatı, alemi nizam üzre yaratan Ar perdesini açıp; rezil, rüsva etmiyor.. Gücü yettiği kadar, Allah’a şükür etmek Aklın emir ettiği bir vazife, bir borçtur. Kolay bir iş değildir, tam yerine getirmek İnsanlar, zayıf, muhtaç, ayıplı kusurludur.. Öyle şeyler vardır ki, insan sever onları, Fakat; Allah beğenmez, bunları riya bilir. Hep doğruyu bulamaz, kulların akıllları Övmek sanılan şeyler, kötülük olabilir... Gelendost ’Şükür, nimete hakkıyla şükretmekten âciz olduğunu bilmektir’ Ebû Osman Mağribi

Kim?

Eşitlik, kardeşlik, sevgi vadedip Zehirleri şerbet diye satan KİM? Şehirleri bombalayıp yok edip, Hüriyetin nutuğunu atan KİM? Bir coğrafya alev alev yanarken, Deva bulmaz bir yara ki, kanarken, Cellat kana ekmeğini banarken, Kuş tüyünden yataklarda yatan KİM? Bebeklerin mamasını az koyan, Para için kelle kesen, göz oyan, Sefaleti seyretmekten haz duyan, Bencilliğin denizinde batan KİM? Açıldıkça milletlerin arası, Fırsatçıya akar silah parası Hepimize yeter bu yüz karası, Kışlalarda tüfenkleri çatan KİM? Bir dedenin torunları barışsa, Sorunları çözmek için yarışsa, Ayrık gibi birbirine karışsa Bir ölçüye, bir tartıya katan KİM? Gaflet ile hıyanetten bıkmadan Garibanın hallerine bakmadan Ömür boyu hiç üzüntü çekmeden Zalimlerin elllerinden tutan KİM? Not: son dörtlük Burhanettin Akdağ Özcan İşler

Sırlar Saklı Kaldı

Seninle tutuşur, yanardı özüm, Seninle başlardı, biterdi sözüm, Seninle doluydu gecem, gündüzüm, Benim kıymetimi, bilemedin ki. Aşkın için gonca güller dererken, Yollarına yüreğimi sererken, Etrafında derviş gibi dönerken, Baktın durdun ama, göremedin ki. İsmin oldu her an dilimde beste, Gözlerim yollarda, kulağım seste, Bekledim yıllarca; efkârda, yasta, Kısacık bir haber, salamadın ki. Gözyaşında boğup, öldürdün hazı, İçime düşürdün ince bir sızı, Yarın ümitleri, terk etti bizi, Gelip de kapımı, çalamadın ki. Yaralı kuş gönlüm, ararken vefa, Acımadın üzdün, hep ettin cefa, Hiç uğruna kırdın, hem de kaç defa? Bir kerecik özür, dilemedin ki. Günü aya, ayı yıla eklettin, Bugün diye, yarın diye beklettin, Görmeye görmeye sana el ettin, Ömrümü bitirdin gelemedin ki. Bir şebnem güneşte, nasıl kurursa, Bir nefes almadı aşkım, pusunda, Sırlar saklı kaldı, satırlarımda, Her şey bitti gitti, çözemedin ki. Gelendost

Şebnemler Vardı

Nasıl unuturdum, ahde vefayı? Görüşme başlamış, haberi aldım. Ruhumdaki bütün pılıpırtıyı, Topladım acele, koşarak geldim. Uçmaktan yorulmuş, iki kelebek, Hemen kucaklaştık, hâl hatır sorduk. Kadere yazılımış, çileler çekmek, Hâlbuki, hayattan ne bekliyorduk. Dünyayla tamamen, kestik bağları, Oturduk beraber, eli elimde. Esti muhabbetin, dost rüzgârları, Kasırgalar koptu, iç âlemimde. Vedalaşma vakti, ayrılacaktık, Tüm kelimelerin, bittiği zor an. Yutkundum, yutkundu, ağlacaktık, Değişmez ölçüyü kaybetti, zaman. Hazanda bir yaprak gibi titredik, Ayrılık acısı dağa dönüştü, Başımızı öne eğdik, bekledik, Dillerden ziyade, hâller konuştu. Kaldırdı başını; baktı, yüzüme, Okyanuslar kadar derin, manalı. Gözlerimden kaçmış, kirpiklerime, Maveraya bakan, şebnemler vardı. Gelendost Nasıl unuturdum, ahde vefayı? Görüşme başlamış, haberi aldım. Ruhumdaki bütün pılıpırtıyı, Topladım acele, koşarak geldim. Uçmaktan yorulmuş, iki kelebek, Hemen kucaklaştık, hâl hatır sorduk. Kadere yazılımış, çilel

Ümit Güneşi

Unuttuk sözleri, çiğnedik andı, Kar yağışı sürdü bir yaz hatırla. Köprüler yıkıldı, yollar kapandı, Dertler mühürlendi, efsunlu sırla.. Okunmayan roman gibi kapatıp, Az kalsın bir rafa bırakacaktın, Ara sıra olsun bari göz atıp, Hatırımı alıp kırmayacaktın.. Derdimiz, görünmez bir hal almıştı, Çakmak çaktım ama, gördüm anlamsız, Sevgi bitmiş, gösterişi kalmıştı Hiç bir kıvılcım yok, gönlün duyarsız.. Biçim değiştiren, bulutlar gibi, Bir şeyler değişti bilemiyorum. Anafor yaratan, rüzgârlar gibi, Anlatacak sözler bulamıyorum.. Dağları bıraktı, içimde şaki, İşkence ediyor, nefesler bile, Bu gidişin sonu, bilmeliyiz ki, Ebedi ayrılık, gözyaşı, çile.. Bir sınır çizmiştim, kesin biçimde, Ömür boyu onu koruyacağım. Onulmaz yaralar açtın içimde, Ölünceye kadar taşıyacağım.. Söndü, yüreklerde sevda ateşi, Hüsranlara mahkum, ugraşlarımız. Batarken seyrettik, ümit güneşi, Hüzüne bulandı, gözyaşlarımız. Özcan İşler

Söyle Nerdesin?

Kalbime sevgili, gönlüme sultan, Ay bitti, yıl doldu söyle nerdesin? Ümitler yaşarken biter mi sevdan? Ay bitti, yıl doldu söyle nerdesin? Halini bilemem, haberim mi var? Dilerim birleşir, ayrılan yollar, İçimde hasretin yarası kanar, Ay bitti, yıl doldu söyle nerdesin? Seçmiyor inan ki, dilim tatları, Yakar canevimi yokluğun harı, Geçip gider canım aşkın baharı, Ay bitti, yıl doldu söyle nerdesin? Her şeyin sonu var, an gelir biter, Gözümü yollarda koyduğun yeter, Gönlümün isyanı, aklı alt eder, Ay bitti, yıl doldu söyle nerdesin? Ayrılık günleri, gelir de geçmez, Sensiz bahar gelir çiçekler açmaz, Seven, sevdigine sırt dönüp kaçmaz, Ay bitti, yıl doldu söyle nerdesin? 1979-Yalvaç

Kulluk İçin Yaratmış

Sayısız nimetlerle bu dünyayı donatmış, Yüce Allah insanı kulluk için yaratmış. Eşrafı- mahlûk diye canevine ruh katmış Yüce Allah insanı kulluk için yaratmış... Her çeşit tadı alır, bir tek dil ile insan, Bütün işleri yapar, bir çift el ile insan. Kainat ağacının cennet meyvesi insan, Yüce Allah insanı kulluk için yaratmış... Göz burun sâir âza bu mükemmel tasarım, “Toprak olup gidecek” diyen aklı aşarım İnsan olmak kul olmak isyankâra şaşarım Yüce Allah insanı kulluk için yaratmış... Her şey bitmiş olsaydı şayet bir ölüm ile Ne farkımız kalırdı taş, toprak, hayvan ile? Üstün izzet, şerefle ayırmış şeytan ile, Yüce Allah insanı kulluk için yaratmış... Ahiret olmasaydı; insan israf olurdu, Dünya israf olurdu, Cennet israf olurdu, Meyve israf olunca ağaç israf olurdu, Yüce Allah insanı kulluk için yaratmış... 06/01/2008-Isparta Özcan İşler

Küresel Eşkıyalar

Gençlik, gümrüksüz ithal batı sefâhetinde, Kadehlerde boğulmuş erkeği, dişisi de, Gece, gündüz hayasız çılgın eğlencelerde. Gözümüz göre göre, ülkemizi yağmalar, Dört taraftan kuşatmış küresel eşkıyalar. Çoğu yarı giyinik, kadın kahkaları, Şehvet panayırına çevirmiş sokakları, Diz boyu densizlikten, çatlak ar damarları. Gözümüz göre göre, ülkemizi yağmalar, Dört taraftan kuşatmış küresel eşkıyalar. Zengin fakire borçlu, güçlü gücün kölesi, İstikbale fedadır, istiklâlin kalesi, Çıkarlara dönerse, insanların kıblesi. Gözümüz göre göre, ülkemizi yağmalar, Dört taraftan kuşatmış küresel eşkıyalar. Evimizde kurulmuş hitabet kürsüsünde, En yavuz hırsızlarca, en büyük yüzsüzlerce, Nasihatlar verilir, namus şeref üstüne. Gözümüz göre göre, ülkemizi yağmalar, Dört taraftan kuşatmış küresel eşkıyalar. Şahdamarımız kesik, asırlardır kanıyor, Cehenneme atılmış ruhlarımız, yanıyor, Dış düşmana ne hacet, içimizde kaynıyor. Gözümüz göre göre, ülkemizi yağmalar, Dört taraftan kuşatmış küresel eşkıyala

Bir Yangının İçindeyiz

Tabiatla yetinmedik, Ne var, ne yok zehirledik, Dengeleri alt üst ettik, Bir yangının içindeyiz. Bu gün yanar, yarın yanar, Kağıt yanar, kalem yanar, Madde yanar, mânâ yanar, Bir yangının içindeyiz. Alev almış dünya har har, Körükçüden medet umar, Bekleşiriz yazlar, kışlar, Bir yangının içindeyiz. Toprak yanar, hava yanar, Orman yanar, su da yanar, Çöl tutuşmuş, vaha yanar, Bir yangının içindeyiz. Yakan biziz, yanan biziz, Ve oturmuş seyrederiz, Hayat sanma ki gayesiz, Bir yangının içindeyiz. Kuru yanar, yaşlar yanar, Dağlar yanar, taşlar yanar, Kutuplarda buzlar yanar, Bir yangının içindeyiz. 2006-Eğirdir

Göl Teselliler Verdi

Günün son ışıkları, solgun solgun gülünce, Kırmızı güller açtı, ebemkuşağı gölde. Uyuyan güzel, dağlar, kıyıdaki evler de, Derin sulara daldı, alacakaranlıkta. Lâmbâlar da yanınca, yansımalar çok lâtif, Aşırı makyajlı kız yine şuh, güzel, zarif, Ağındaki örümcek gibi sessiz ve hafif, Göl usta bir ressamın, tablosuna dönüyor. Ay ışığı sızarken, karanlık kuytulara, Gökyüzünü donattı, milyonlarca pırlanta, Yaramaz balıkların, taşkınlığı olmasa, Havzasının koynunda, FISTIK GÖL uyuyacak. Altınkum’da eğlence, müzikler eşliğinde, Adalarda insanlar, taşınmış sahillere, Sandallarla gezenler sarılmış küreklere, Doyasıya bu anı yaşamak istiyorlar. Mehtap, meltem, yakamoz sarmaş dolaş bir gece, Hayran hayran seyrettim, doyamadım seyrine, Helezonlar çizerek yükselen yüreğime, Göl teselliler verdi, huzur şarkılarıyla. Eğirdir

Kardeşçe Yaşayalım

Şerefli Barışa çağrım, Durun, renk renk insanlar; yeniden tanışalım! . Gerçekten inananlar, birlikte çalışalım, Yüreklere vurulmuş zincirleri kıralım... Savaş, terörden uzak dünyayı biz kuralım, Barış dolu günlerde, beraber yaşayalım. Gelin gelin ey canlar, el ele tutuşalım! . Gelin gelin ey canlar, sözümüzüde duralım! . Gelin gelin ey canlar, ayrımı kaldıralım! . Yaşanacak dünyayı hep beraber kuralım, Barış, huzur içinde, kardeşçe yaşayalım. Yüreklerden nefreti kurutalım, atalım, Barış türkülerini, birlikte okuyalım, Birbirlerini seven, can kardeşler olalım. Savaş terörden uzak dünyayı biz kuralım, Barış dolu günlerde, beraber yaşayalım. Gelin sessiz milyonlar, sessizliği bozalım! . Gelin sessiz milyonlar, gözümüzü açalım! . Gelin sessiz milyonlar, güç birliği yapalım! . Yaşanacak dünyayı hep beraber kuralım, Barış, huzur içinde, kardeşçe yaşayalım. İnançla, azmederek, isteyip başaralım, Barış ümidimizi, hayata taşıyalım, Beş kıtada hepimiz mutluluğa koşalım. Savaş, terörden uzak düny